Aklımda iki yazı vardı. Biri, ironik bir dille, ülkemizde dönüşemeyen kasabalılığın bastırılmış görünümü olarak gördüğüm, seküler kesimin de geleneği olmayan bölümü için düşündüğüm “Yerli ve Milli Teşhircilik”; diğeri ise mahalledeki tepkisel dönüşüme dair “Selamünaleykümden Merhabaya Evrim” başlıklı bir yazıydı.
Editörümüz sevgili Gamze’ye bu fikirleri açtığımda, ilk yazının yanlış anlaşılabileceğini, ikinci yazının ise zaten benim rutine girdiğini, o yüzden dikkat çekmeyeceğini söyledi. Benden beklenenin, Gelecek Partisi’ndeki istifalar üzerine bir yazı olduğunu belirtti.
Düşündüm ve hak verdim. Hakikat pek sevilmez. 9 köyden kovulmasam da 7-8’iyle aram zaten ekşi. En iyisi dokuzuncusuyla da arayı bozmadan, Ahmet Hoca’nın entelektüel hoşgörü sınırları içinde kalmaya çalışarak, bu istifalar üzerinden derin okumaya açık bir yazı kaleme alayım dedim.
2023 seçim yenilgisi, Altılı Masa’nın toplumu ikna edemediğini gösterdi. Bunun sonucu olarak, Saadet Partisi dışındaki Gelecek, Demokrat ve DEVA Partisi’nde istifalar yaşandı. Saadet Partisi’nde dikkat çeken bir istifa olmazken, Gelecek ve DEVA’dan altışar vekilin ayrılması bir bakıma sürpriz sayılmıyordu.
Dikkat çeken bir başka nokta da, CHP seçmeninin ödünç oylarıyla seçilen vekillerin farklı yönelimleriydi. Gelecek Partisi’nden ayrılanlar doğrudan AK Parti’ye geçerken, DEVA’dan ayrılanlar genellikle muhalif bağımsızları ya da CHP’yi tercih etti. Belki de bu nedenle DEVA’dan ayrılanlar, CHP seçmeninin bedduasına muhatap olmamakta.
Bu tablo bile her iki partinin yapısı hakkında fikir veriyor. Eğer bu partiler gerçekten ideolojik boşluğu dolduran, güçlü bir şekilde AK Parti’den farkı tanımlanmış misyon partileri olsaydı, vekiller seçim yenilgisine rağmen gemilerini terk etmeyebilirlerdi. Eski tabirle, gerçekten bir dava arkadaşlığı ihtiyacı mevcuttu. Ancak “Uhud psikolojisi” ağır basmaktaydı.
Gelecek ve DEVA’nın bazı farklılıkları olsa da, AK Parti’den kopuş gerekçelerinde benzerlikler bulunuyor. Bu benzerlik, Anadolu’da seçmenin iki partiyi hâlâ birbirine karıştırmasına da neden oluyor. Ayrıca iki partinin ayrı ayrı çıkışları, seçmenin güvenini baştan zaten sarsmıştı. Bu durum, iki liderin kopuş gerekçelerinin ilkesel mi yoksa kişisel mi olduğu konusunda sokaktaki insanın kafasını karıştırıyordu.
Her iki partinin kurucuları, AK Parti’nin ilk 10 yılındaki muhafazakâr-demokrat kimliğin birer mimarı olduklarını kabul ediyor. Bu da doğru. Davutoğlu’nun, İslam-demokrasi uyumu konusunda teorik bir derinliği ve etkisi var. Hâlâ Ortadoğu İslamcılığı ile eleştirilse de, uluslararası liberal demokrat çevrelerde belli bir saygınlığı ve karşılığı mevcut. Ali Babacan için de aynı şeyleri finans çevreleri açısından söylemek mümkün.
Ancak temel soru şu: “Neden olmadı?”
Muhtemelen, her iki lider de AK Parti’nin demokrasiyle flört ettiği dönemi, güvenlikçi döneme kıyasla iyi okuyamadılar. Erdoğan’ın halk üzerindeki karizmatik etkisini yeterince öngöremediler.
Davutoğlu, kendi bilinç üstünde ve belki gönlünde hâlâ ideal bir AK Parti genel başkanı-başbakan gibi kalmaya veya davranmaya devam etti. Seçmen bunu fark etti. Halbuki III. Bir yeniyi inşa edebilirdi. Mahalle saygı duysa da güce yönelir. Gelecek Partisi, dünün eşiğinde takılı kaldı. Ahmet Hoca’nın zihninde Gelecek Partisi, siyasi etiği çözen ideal bir AK Parti’ydi ve vekil tercihini AK küskünler bazında buna göre yaptı. AK Parti kökenli vekillerin mecliste AK Partilileri ikna edeceğini düşündü. Ancak Altılı Masa’nın başarısızlığı bu kurguya zarar verdi. Kurgu tersine işledi. B planı yoktu.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
AK Parti kökleriyle bağı olmayan diğer iki vekilin seçilmesi ise partide farklı eğilimler yaratmak içindi. Ayrıca Ahmet hoca sevgisi dışında bağlayıcı bir misyon yoktu. Gelecek, uzun vadeli bir fikri ve misyonu olan bir partiye dönüşemedi. Kadrolar kısa vadeli çıkar beklentileriyle şekillendi. Saygı dışında fikri-ideal bağı olmayan bu iki vekilin ayrılığı da Ahmet Hoca’ya sadakat ve siyasi prestijleri açısından soru işaretlerini doğurdu.
Aslında yeni AK Parti tercihleri, eğer vekillik istifası şartıyla gerçekleşse, gayet anlaşılabilir olacaktı. AK Parti kökenli ayrılan ve asıllarına dönen vekillerin tutumu ise şöyleydi: “Biz artık arada kalamayız, hem Tayyip Bey’e hem de Ahmet Hoca’ya durumu anlatalım. İkisini birleştirelim. Ortak kalıcı yolumuzu ve yuvamızı da bulmuş olalım. Bu iş bitsin. Hoca da bizi ileride anlayacaktır. Siyaset zaten Makyavelist alan, CHP seçmenine de neden borcumuz olsun ki.”
DEVA için tablo biraz farklıydı. Ali Babacan, AK Parti’nin altın dönemini liberal ekonomi ve düşünceye verdiği öneme bağlıyor. Zihinsel olarak AK Parti’den kopmuştu ve kadrosunu da buna göre oluşturmuştu. Ayrılan vekillerin muhalif yönelimi de bunu gösterdi. Ancak, genç ve eğitimli bir kadroya rağmen, DEVA vekilleri partide bir gelecek göremedi. Parti, siyasi iddiası olan bir harekete dönüşmek yerine, liberal bir Ali Babacan düşünce kulübü havasında kaldı. Gençlere güven vermesi gereken o siyasi hikâyeyi üretemedi.
Konu derin. Ancak bugün CHP’nin bir merkez oluşturup oluşturamayacağı tartışmalı. Türkiye’nin dinamik, reformist ve genç bir merkez sağa ihtiyacı olduğu ise çok açık. Bu noktada öncelik, kadrolardan ziyade geleceğe dair güven inşa edecek yeni bir fikirdir, hikâyedir.
Artık siyaseti AK Parti seçmeni veya post-Erdoğan hesapları üzerine kurmanın bir anlamı yok. AK Parti artık bir lider partisidir. Bunun fark edilmesi gerek. Hatta AK Parti tabanı varsayımı bile post-Erdoğan dönemi için gerçekçi olmayabilir. Tabii ki bu durum CHP, MHP veya SP gibiler için geçerli değil.
Davutoğlu’nun hâlâ bu sağ boşluk, ülke ve mahalle dönüşümü için teorik derinliği ve söyleyecek sözü var. Ali Babacan ise dış dünya için bir güven unsuru olabilir. Ancak asıl mesele, bu iki değerin yıpranmış siyaset zemininde, mevcut gerçekliği artık fark edip kendilerini aşacak kararı ve cesareti–fedakârlığı gösterip gösteremeyeceklerine dairdir.